Sıkça Sorulan Sorular

  • Proloterapi; ağrı oluşturan hasarlı bölgeleri kalıcı olarak mikropsuz iltihap ile tedavi eder.

    Bu nedenle vücudumuzun bağışıklık sistemi proloterapide önemli yer tutar. Bağışıklık sistemini baskılayıcı, durdurucu ilaçlar kullanan ya da kullanmak zorunda kalan hastalar bu tedaviden fayda görmezler.

    Non-steroidal-anti enflamatuarlar mikropsuz iltihabın düşmanıdır. Proloterapi uygulamaları süresince bu ilaçların kullanılması tedavi için uygun değildir. Bu ilaçları kullanıyorsanız vücudunuz proloterapiye cevap vermez. Tedavi öncesi mutlaka bu ilaçların kullanılması bırakılır.

    Romatoid artrit gibi vücudun iltihaplı olduğu durumlarda da proloterapi tavsiye edilmez.

    Hasta dermansız veya yeterli beslenememişse ya da sigara kullanıyorsa iyileşme kapasitesi bu durumlardan etkilenecektir. Proloterapiye başlamadan önce, beslenmenizi ve genel sağlığınızı düzeltmelisiniz. Bunun en iyi yolu sigarayı bırakıp, sağlıklı bir diyete başlamaktır.

    Dr.Asuman Kaplan Algın kliniği olarak tedavide uyguladığımız maddeler bir çeşit anestezik madde olan Lidokain, Stem Cel, PRP ve bir çeşit şeker olan dekstrozdur.

    Proloterapi ile oluşan yeni dokuların şekillenmesi özel bir rehabilitasyon gerektirir. Dolayısıyla egzersiz bu tedavinin ayrılmaz parçasıdır. Hastalarımızın da unutmaması gereken önemli konulardan biri de budur.

  • Proloterapi’nin tedavi skalası geniştir. Aşağıdaki hastalıkların tedavisinde kullanılabilir.

    1. Siyatik ağrıları(bel fıtığı)
    2. Migren
    3. Ameliyat sonrası iyileşmeyen bel ve boyun fıtıkları
    4. Eklem gevşeklikleri ve güç kaybı (laksite)
    5. Tendinit (Tendon ve ligamentlerde iyileşmeyen kronik rahatsızlıklar)
    6. Bursit (eklem ve tendonların kayganlığını sağlayan sıvı üreten organlarda inflamasyon)
    7. Artroz (eklem kireçlenmeleri, aşınma ve eskimeler)
    8. Avaskuler nekrozlar( kemik dokunun yetersiz kan akımı nedeniyle nekroze olması)
    9. Kas ve be tendonların tekrarlayan şişmeler ve ağrılar sonucu işlev yapamadıkları rahatsızlıklar
    10. Tekrarlayan baş ağrılar
    11. Tekrarlayan boyun ağrıları
    12. Tekrarlayan sırt ağrıları
    13. Tekrarlayan bel ağrıları
    14. Omurgalarda, göğüs kafesinde ve kaburgalarda geçmeyen kas ve ligament ağrıları
    15. Topuk dikeni
    16. Ayak bilek, el bilek burkulmaları sonrası geçmeyen ağrılar
    17. Koksidinia (Kuyruk sokumu ağrısı)
    18. Skolyoz (skolyozda bilinenin aksine ligament inbalansı çok önemli bir sebebidir)
    19. Kifoz
    20. Osteitis Pubis
    21. Kondromalazi
    22. Meniskopati
    23. Tenisçi dirseği (epikondilit)
    24. Plantar fasitis
    25. Morton nörinoması
    26. Ameliyat sonrası geçmeyen kas, eklem ağrıları
    27. Tetik noktalar
    28. Fibromiyalji
    29. Temporomandibuler eklem hipermobilitesi
    30. Karpal Tünel Sendromu
    31. Spor yaralamaları
    32. Perthes hastalığı
    33. Metatarsalji
    34. Lumbalji

  • Proloterapi: Proliferatif tedavi, rejeneratif enjeksiyon tedavisi veya proliferatif enjeksiyon tedavisi adlarıyla bilinen bir tedavi yöntemidir.

    Proliferatif ve irritan solisyonların vücuda enjekte edilmesi esasına dayanır. Enjeksiyonlar, genellikle zedelenmiş, aşınmış, güçleri azalmış tendon ve ligamentlere ve eklemlere yapılır.

    Böylece eklem, tendon ve kas ağrıları tedavi edilir. Enjekte edilen proliferatif maddeler eklemde, tendonların kaslarla birleşme noktalarında ve kasların kemiğe yapışma yerlerinde, fibro-osseöz bileşkede (enthesis) inflamatuar bir süreç başlatır.

    Bu inflamasyon tamir mekanizmasını tetikler, gerek kıkırdak dokusunda gerekse kollagen fibrillerin oluşmasında ve tamirinde yeni bir süreç başlar. Bu yeniden tamir süreci mikroskobik ve makroskobik olarak gösterilmiş ve bu konuda www. pubmed.com da önemli yayınlar bulunmaktadır. Ortalama üç hafta süren inflamasyon sonucunda hastada klinik düzelme başlar.

    Kıkırdak, tendon, eklem, kas sorunlarında sadece ağrının geçmesi değil, klinik tablonun iyileşmesi de sağlanır.

  • Posturoloji yeni ya da alternatif bir tıp uygulaması değildir. Fakat, hastalara iyi bilinen çeşitli testler ve muayene teknikleri ile ve değişik tıp disiplinlerinin detaylı bakış açısı çerçevesinden, ustaca bir bakış yaklaşımıdır.

    Posturoloji, teşhis ve tedavide hekimlere önemli bir yol gösterici olarak, genel tababette, aile hekimliğinde, romatolojide, ortopedi de, spor hekimliğinde, iç hastalıklarında, jinekolojide, pediatride, fizik tedavi ve rehabilitasyonda, nörolojide, oftalmolojide, işyeri hekimliğinde, çene cerrahisinde, diş hekimli-ğinde yaygın olarak kullanılmaktadır.

    Modern Posturolojinin Amaçları;

    - Postür bozuklukları ile hastada mevcut şikayetlerin uyumunu sağlar,
    - Dengesizlikleri uzay evrende üç boyutlu olarak analiz eder,
    - Kişideki sorunları yada soruna yol açan nedenleri tespit eder,
    - Sorunlu bölgeyi düzeltir, yeniden programlar, kasları ve eklemleri rahatlatır.

    Posturoloji, lökomotor sistem ve omurganın çeşitli hastalıklarındaki mekanik faktörleri düzeltir. Posturoloji, skolyozis, femoropatelar sendromlar, fibromiyaljiler gibi çeşitli hastalıkları daha iyi anlamamızı ve şikayete neden olan hastalıkları tedavi etmemizi sağlar.

  • Hacamat derinin bir neşter yardımıyla çizilip ağzı geniş bir bardak, kavanoz veya şişe ile oluşturulan emme gücüyle kanın çekilmesi şeklinde yapılır.

    Özellikle ağrı, sızı veya hastalık olan organa yakın yerlere yapılır.

    Hacamat bu konuda profesyonel eğitim almış, diplomalı uzmanlara yaptırılmalıdır. Bu konu hakkında kliniğimizi arayarak detaylı bilgi edinebilirsiniz.

  • Hacamat, deriden ufak ensizyonlardan vakum yolu ile kan alınmasıdır.

    Genellikle iki omuz arasından, sırttan, başın arka tarafından yahut vücudun herhangi bir yerinden bardak veya boynuzla alınır. Argoda hafif yaralama olarak kullanılmaktadır.

    Geçmiş dönemlerde tıbbi amaçlı yaygın kullanılmış fakat deneysel çalışmaların bulunmaması nedeniyle modern tıp tarafından bilinmemektedir. “hijamah” ve “hajamat” kelimeleri ile internette yabancı sitelerde geçmektedir.

    Türkiye’de kan vermenin de hacamat olduğu söylensede aynı uygulama değildir. Hacamatta kılcal damarlar ve lenf sıvısı çıkmakta akupunktur noktaları uyarılmaktadır. Kan verme işleminde ise sadece venöz kan verilmektedir.

  • Ozon tedavisi geniş bir spekturuma sahiptir. İşte ozonun kullanıldığı hastalıklar...

    • Ağrı tedavisinde.
    • İyileşmeyen yaralarda (Yatak yaraların , bacakta dolaşım bozukluğuna bağlı yaralarda, şeker hastalığına bağlı yaralarda , yanıklarda).
    • Kanser tedavisinde ve önlenmesinde.
    • Cinsel fonksiyonların düzenlenmesinde.
    • Kronik yorgunlukta.
    • Yaşlanmanın geciktirilmesi (anti-Aging).
    • Fibromiyalji (Vücudun değişik bölgelerindeki gezen ağrılar).
    • Stresle mücadelede.
    • Boyun ve bel fıtıklarında.
    • Şeker hastalığının düzenlenmesinde.
    • Yağların (Kolesterol ) düzenlenmesinde.
    • Kalp damar hastalıklarında (Dolaşın bozuklukları,Burger Hastalığı).
    • Hipertansiyon.
    • Vücuttaki zehirlerin atılması (toksinler).
    • Kas, eklem ve Romatizma hastalıklarında (Ankilozan spondilit,Romatoid Artritte, Artrolar, Eklem sıvısının azalması).
    • Gastrit ve mide ülseri.
    • Virüsten kaynaklanan hastalılarda (Hepatit,HIV).
    • Barsak hastalılarında (Ülseratif kolit ve kron hastalıkları).
    • Gözde optik sinir harabiyetlerinde.
    • Kadın hastalılarında (Organın mantar virus ve bakterileri inatçı enfeksiyonlarda).
    • Nörolojik hastalılarda (felç sonrası, bunama).
    • Deri hastalıklarında.
    • Cilt bakımı ve güzelliğinde, selulit.
    • Baş dönmesi ve kulak çınlamalarında.

  • Ozon tedavisi yıllardan beri güvenle kullanılmaktadır.

    1980 yılında, "Almanya Ozon Terapi Tıbbi Cemiyeti"', 644 Ozonterapist ile, 384.775 hasta üzerinde, toplam 5.579.238 ozon uygulamasını değerlendirilmiş ve Komplikasyon oranı % 0.000007 olduğu tespit edildi. Böylece Ozon Terapi en güvenli tıbbi uygulama kabul edildi.

    Ozonun bizzat kendisi kokusu ile koruma sağlar yani aşırı olduğunda kendine has kokusu ile tedbir almamıza olanak sağlar. Modern cihazlar mikrogram bazında tedavi edici ozonun elde edilmesine olanak vererek deneyimli ellerde hataya yer bırakmayacak bir tedavi güvenliği sağlar.

    Doğal bir uyarı olarak ozonun koklanmaması, solunmaması gerekir, akciğerler için irritandır.

  • Tedavide kullanılacak ozon gazı medikal ozon jeneratörlerinde saf oksijenden üretilir.

    Üretilen ozon daima oksijen ile karışım halinde kullanılır. Tek başına saf ozon kullanılmaz. Oksijen /Ozon oranı % 99,95-95 arasında değişir. Karşımın Ozon oranı % 0,05-5 arasındadır. İlaç tedavilerinde olduğu gibi ozon tedavisinde de miktar ve oran hastanın durumuna göre hekim tarafından belirlenir.

    Her hastaya uygulanacak olan tedavi yöntemi ve dozu farklıdır. Ozon, bu hastalıklarda hiçbir zaman klasik tedavi yöntemlerinin bırakılmasını gerektirmez veya o tedaviye bir alternatif olarak uygulanmaz. Ozon tedavisi duruma göre tek başına veya destekleyici olarak uygulanabilir. Kural olarak, ozon diğer tedavilere ek olarak uygulanan tamamlayıcı bir tedavidir.

  • Ozon 3 oksijen atomunun birleşmesi sonucu oluşan bir gazdır. Başka bir deyişle ozon, oksijenin yüksek enerjili halidir. 1785 yılında bulunmuştur. Renksiz ve kendine has bir kokusu vardır. Çok güçlü okside etme ve çok etkili dezenfekte etme özelliği vardır. Ozon dünya ve yaşam için çok önemlidir. Güneş ışınlarının zararlı etkisi ozon tabakası sayesinde filtrelenmektedir.

  • Doktorunuz, sizi muayene ederek, sorular sorarak ya da gerekirse bazı tetkikler sonucunda teşhisinizi koyacaktır.

    Ardından tedavi şekil ve süresini sizinle tartışarak planlayacaktır. Eğer akupunktur tedavisine karar verirseniz tedaviye geçilir. Genellikle ağrının bulunduğu bölgedeki akupunktur noktalarına, gerekirse de kol ve bacaktaki akupunktur noktalarına iğneler batırılır.

    Uygun görülürse kulak akupunkturu, kupa tedavisi, elektro-akupunktur tedavisi, laser veya moksa tedavisi eklenebilir.

  • Bir akupunktur tedavisine seans denir. 7-10 seans akupunktur tedavisine bir kür denir. Haftada iki veya üç kez yapılan uzun süreli tedavilerde bir kür 15-16 seansa kadar uzatılabilir. İki kür arasında bir hafta on gün ara verilir.

  • Bir çok kişinin merak ettiği ve endişelendiği bir durumdur, ama akupunktur neredeyse ağrısız bir tedavi yöntemidir.

    İğneler son derece incedir ve genellikle hastaların çoğu, onca endişeye rağmen iğneleri çok az hissettikleri için şaşırırlar. İğne batırılırken çok hafif bir sinek ısırığı hissi ve sonrasında iğne bölgesinde hafif bir ısınma veya ağırlık hissi ya da uyuşma normaldir ve iğne çıkarılınca ortadan kaybolur.

  • Yeterli bir eğitim almış bir doktor tarafından uygulandığı taktirde akupunktur tedavisi son derece güvenlidir.

    Bazı hastalarda iğne yerinde hafif bir çürük, tedavi sonrası hafif bir yorgunluk hissi veya da çok nadiren bayılma meydana gelebilir. Çürük, iğnenin çok ince olmasına rağmen, genellikle tedavi sırasında hareket etmeye bağlı olarak, minik bir cilt altı kılcal damarın zedelenmesine bağlı olabilir.

    Bayılma, hastanın aç ve çok yorgun olması durumunda olabilir ki zaten yatarak tedavi bu olasılığı büyük oranda ortadan kaldırır.

  • Kesinlikle hayır. Plesebo, hastanın haberi olmadan, ilaç yerine ilaç görünümünde başka bir madde aldığı halde hastanın iyileşmesi durumudur.

    Aynı şey akupunktur tedavisinde, hastalığın tedavisinde kullanılmayan akupunktur noktalarının iğnelenmesi şeklinde uygulanır. Akupunkturun plesebo etkisi, ilaçların plesebo etkisi kadardır ve % 30 civarındadır. Üstelik ilaçlardaki plesebo etkinlik süre uzadıkça azalır, halbuki uygun tedavide akupunktur tedavi sayısı arttıkça akupunktur etkinliği artar.

    Plesebo etkinlik kişinin kendinin tedavi edildiğini düşünmesine bağlıdır, oysa akupunktur tedavisi hayvanlar ve hatta anestezi altındaki hayvanlar üzerinde de uygulanmakta ve olumlu sonuçlar alınmaktadır.

    Akupunktur bebek ve küçük çocuklarda da uygulanmaktadır ve bu hasta gruplarında bir plesebo etkinlik olması söz konusu olamaz.

  • Akupunktur tedavisi yaptıranların dörtte üçünün (%75) şikayetleri tamamen geçmekte ya da büyük ölçüde azalmaktadır.

    Bununla birlikte, hastaların dörtte birinin tedaviden yarar görmeme ihtimali vardır. Ama en az 5-8 seansdan sonra bırakmaya karar verilmelidir.

  • Akupunktur özellikle ağrılı durumlar olmak üzere bir çok hastalığın tedavisinde kullanılmaktadır.

    Eklem ağrıları, kas ağrıları, migren ve hatta menstriasyon ağrılarında etkilidir. Ayrıca mide ve barsak şikayetleri, yüz felci, bulantı ve sinüzitte bile akupunktur tedavisine başvurulabilir.

  • Bir seans 15 dakikadan az olmamak üzere ortalama 20-25 dakikadır. Bazı durumlarda 1 saate kadar uzatılabilir. Seans sıklığı, hastalığa göre her gün, haftada 2-3 kez ya da haftalık ve aylık periyotlarla olmak üzere değişir.

    Bazı durumlarda ise, her sene belli dönemlerde bir kaç seans tedavi uygulamak gerekebilir.

  • Evet; akupunktur iğnesi batırıldığı zaman, iğnenin yakınındaki bölgelerde, sinirler boyunca ya da beyinde değişik kimyasal maddeler salgılanmaktadır.

    İlaç tedavilerinde kullanılan vücudun kendi çarkı, ilaçların aksine her hangi bir yan etkiye neden olmadan, kullanılmakta ve tedavi sanal bir ortamda değil fizyolojik ve biyokimyasal düzeyde sağlanmaktadır. Akupunktur tedavisi sırasında; mide asit salgısında veya kan şekeri düzeyinde değişiklik oluşturulabilmekte ya da morfin benzeri endorfin denen ağrı kesici maddeler salgılanmaktadır. Bunlar organik olaylardır.

    Eğer endorfinin etkisini bloke eden naloksan maddesi verilirse, akupunkturun ağrı kesici etkisini bloke etmek mümkündür.