GAPS: Bağırsak ve Psikoloji / Fizyoloji Sendromu

“Bağışıklığımızın temel direği ve duygusal beynimiz” dediğimiz bağırsaklarımıza her geçen gün yeni çalışmalar ışığında daha yeni ve daha büyük anlamlar yükleniyor. Bağırsakların sağlıklı olması demek; beyin, kalp, karaciğer sağlığı başta olmak üzere, tüm organların ve sistemlerin de sağlıklı olması demektir.

Kişinin bedeninde hangi hastalık teşhis edilmişse edilmiş olsun, bütün bu hastalıkların ortak yanı, hepsinin sebebinin ve kaynağının aynı olmasıdır. Tüm bu hastalıklara kaynaklık eden; dengesi bozulan bağırsak florası (mikrobiyota) ve sızdıran bağırsak (Leaky Gut) sendromudur. GAPS yani Bağırsak ve Psikoloji / Fizyoloji Sendromu (Gut and Psychology / Physiology Syndrome) Protokolü, hastalıklara sebep olan, en hayati organ olan bağırsakların ve tüm sindirim sisteminin tedavisidir.

Aslında 5 bin yıllık bir öğreti olan Geleneksel Çin Tıbbı; "Bütün hastalıklar bağırsakta başlar, bağırsak hasta ise vücudun geri kısmı da hastadır." diyen Hipokrat (MÖ 460-377); topraklarımızda yaşayan Galen (MS 130-210) ve İbn-i Sina (MS 980-1037) da bağırsaklar üzerine söylemlerde bulunmuş ve bu konuda bir çok kitaplar yazılmıştır. Ama nedense bir süre bu önemli organı unutuverdik. Ta ki 1995’de "ikinci beynimiz" kavramı ilk olarak öne sürülene ve bilim dünyasında büyük tartışmalara yol açmasına kadar. New York Columbia Üniversitesi’nde görevli nörobilimci, anatomi ve hücre biyolojisi uzmanı Prof. Dr. Michael Gershon, 1998 yılında yayınlanan “The Second Brain”  (İkinci Beyin) adlı  çığır açan kitabında bağırsakların hücre tiplerinin, etken  maddeleri ve reseptörlerinin beynin bir kopyası olduğunu yazdı. Gershon; beyinde üretildiğini sandığımız serotonin, dopamin, noradrenalin gibi nörotransmitterlerin üretildiği yerin bağırsaklar olduğunu söylüyordu!

Bağırsaklarımız, dış dünya ile bağlantı kurduğumuz en büyük kale duvarımız! Bu kale duvarımızı, üzerinde sadece yararlı maddelerin geçmesine izin veren geçitlere sahip olan, zararlılara ise asla izin vermeyen sağlam savunma hattımız gibi düşünebiliriz. Savunma hattımızdaki en değerli yardımcılar ise bağırsak duvarı önünde konuşlanan, 2,5 kg kadar ağırlığında ve çoğunluğu yararlı mikroorganizmalardan oluşan mikrobiyotadır. Mikrobiyota, vücudumuzdaki hücre sayımızın 10 katı fazla sayıya, vücudumuzdaki genetik materyalimizin 150 katı fazla sayıda genetik materyale sahip olan büyük bir ordudur. “İçimizde bir galaksi mi var?” “Kim kimin sahibi?” “Onlar mı bizim içimizde yoksa biz mi onların kabuğuyuz?” O da tartışılır. Demokratik bir ortamda onların kazanacağı kesindir.

Bağırsak floramız, besinleri en küçük yapı elemanlarına yani proteinleri aminoasitlere, karbonhidratları disakkaritlere ve yağları da yağ asitlerine dönüştürmelerinin yanında sayısız üst düzey işlere sahiptir. Hatta onlar bizim genetiğimizde, biz de onların genetiğinde değişiklikler yapabilme kabiliyetlerine sahibiz. Mikrobiyota adlı ordumuz yerli yerinde; uygun sayıda ve yetenekte asker barındırıyor; kale duvarımız sapasağlam; yasaklılar ordu tarafından etkisiz hale getiriliyor, aradan kaçanlar da kale duvarına tosluyorlarsa işler yolunda gidiyor demektir.

Bağırsak floramız %98’i yararlılardan, %2’si zararlı veya fırsatçı olan mikroorganizmalardan oluşan bir topluluktur. Çeşitli etkenlerle bağırsaklardaki probiyotik-patojen dengesi bozulur; probiyotiklerin sayısı azalırken, patojenlerin sayısı artar ve bu duruma disbiyozis adı verilir.

Sağlıklı bir bağırsak florası bir fabrika gibidir. K2, B1 (tiyamin), B2 (riboflavin), B3 (niyasin), B5 (pantotenik asit), B6 (piridoksin), B9 ( folik asit) ve B12 (siyanokobalamin) vitaminleri; çeşitli amino asitler ve diğer aktif maddeler üretilmeleri için sağlıklı bir bağırsağa ihtiyaç duymaktadırlar. Bu nedenle dengeli bir bağırsak florası olmayan GAPS hastalarında vitamin ve mineral eksikliği bulunması olağandır.

                Sağlıklı bağırsak florası sadece beslenme açısından değil, aynı zamanda bağışıklık sisteminin de merkezi olmasından dolayı genel sağlık açısından da önemlidir. Dengeli bağırsak florasına sahip olmayan GAPS hastalarının bağışıklık sistemi risk altındadır; çeşitli yollarla vücuda giren kimyasal toksinlere olduğu kadar, hastalık yapıcı bakterilere, mantarlara ve virüslere karşı da savunmasızdır. Bu yüzden bağırsaklar ve tüm sindirim sistemi, gerçek görevini yapamaz, vücudu besleyemez, vitamin ve enzim üretemez, nörotransmitter oluşturamaz. Bağırsaklar tam görevini yapamadığı gibi çok yararlı bir sistemden, vücudu sürekli toksinleyen son derece zararlı bir sisteme dönüşür. Eş zamanlı olarak bağırsak duvarını oluşturan enterosit dediğimiz hücreler, yani kale duvarını oluşturan tuğlalar zarar görmeye, hücreler arasında zamk görevi gören sıkı bağlantılar (tight-junction), yani tuğlaların harçları erimeye başlar. Bizim sapasağlam kale duvarımızdan eser kalmaz ve artık bu duvar kevgire döner. Burada enflamasyon devreye girmiştir çoktan. Bağırsak duvarından içeri geçmemesi gereken bakteriler, viruslar, toksinler, sindirilmemiş gıdalar, hazır gıdalardaki katkı maddeleri, sebzelerdeki tarım ilacı artıkları, ağır metaller, kanserojen maddeler ve tüm toksinler artık karşıya kolayca geçerler, mantarlar ve parazitler de adeta ortada cirit atarlar. Tüm bu toksinlerin karşıda geçtikleri yer kan dolaşımımızdır. Burada da otoimmünite çalışmakta; yabancı ya da yabancı saydıkları ve aslında bu tarafta hiç bulunmaması gereken bu maddeleri yok etmek için alarm halinde çaba harcamaktadırlar. Otoimmünitenin bağırsakta doğduğu gerçeği işte bu nedenledir.

Bu durumun sonucu olarak, beyin başta olmak üzere bütün organlar bu toksisiteye maruz kaldığı için yeterince fonksiyonlarını gerçekleştiremez ve dokuların, organların yapısı bozulur. Genetik yatkınlığa göre çeşitli hastalıklar yanında, DNA yapısı bozularak epigenetik hastalıklar ortaya çıkmaya başlar ve artık sağlıktan söz edilemez.

Vücudumuzun aslında kendi kendini tamir eden muhteşem bir mekanizması vardır. Elimizi duvara çarparız, çok şiddetli bir ağrı olur ama bakarsınız hemen geçer; bir yerimiz kesilir, bir kaç günde kesi yerinden eser kalmaz, cilt hemen tekrar eski halini alır; hastalanırız, iyileşiriz; kemiğimiz kırılır, vücut hemen onarır; hücrelerimizin hepsi zamanı gelince ölür ve yerlerine yenileri devreye girer. Bu denge ve düzen harikadır.

İşte bağırsak cephesinde işler yolunda gitmemeye başlayınca hem kendisi hasar görür ve hem de vücudumuzu temizleyen detoks organlarımız karaciğer, akciğerlerimiz, cildimiz ve böbreklerimiz son hızda çalışmaya başlar. Ama toksin girişi devam ettikçe ve bu organların fazla mesaileri bile yetemez duruma gelince, artık vücut bunların bir kısmını iş yükünü hafifletmek ve vücut çarkının dönmesini sürdürmek adına yağ dokusu, sinir sistemi ve bağ dokusunda bir yerlerde depolamaya da başlar.

Toksin girişi kesilmedikçe, süreç devam eder ve sonra vücuttaki dengenin bozulmasının sonucu toksinlerin biriktiği yerlerden başlamak üzere semptomlar, ardından hastalıklar bir bir sıraya girerler. Yani “akşam yattım, sabaha hasta kalktım!” durumu yoktur. Uzun ve aslında her bir aşamasında önlenmesi mümkün olan bir süreçtir. Önce bir şeyler yolunda gitmiyor uyarısını veren semptomlar, ardından durum daha da vahimleşti diye bağıran ama hastalığın illa da adını koyma çabası ile geçen süreç, uzun ve yoğun kimyasallarla yüklü sonuç alınamayan tedaviler,… Bütün bu geçen zamanın ardından yani işler daha da sarpa sardıktan sonra hastayı bütünsel bakan bir GAPS danışman doktoru görür. Gerekli laboratuvar testlerini yapar, GAPS diyeti başlar ve tedavisini planlar.

GAPS diyeti bağırsak duvarını ve florayı onaran, yeniden yapılandıran en değerli tedavi niteliğinde bir beslenme programıdır. Bu bir nevi yeniden başlatma (re-start) programıdır. Her şeye en baştan başlıyoruz.

Nasıl mı? Bir bebek düşünün! Anne karnında bağırsaklarında yeni yeni bağırsak florası oluşmaya başlar ve doğumla birlikte doğum kanalı, annesinin sütü, onu kucaklayan-temas eden insanlardan mikrobiyotası ve bağışıklığını geliştirir. Bu arada önerilen ve bebek için en iyi sağlık yatırımı olan 6 aylık sadece anne sütü ile beslenmesinin ardından ek gıdalara geçilir. Bu geçiş minik adımlarla bebeğin tolere ettiği oranda miktar ve çeşit arttırılarak devam edilir. Nasıl bir bebek dış dünya ile önce anne sütü ile sindirim sistemi aracılığı ile tanışıyor ise GAPS diyetinde de benzer bir model var. Öncelikle kapat-aç modelinde kapatıyor yani yiyecekleri kesiyor ve sadece anne sütü gibi sadece bir süre et-kemik suyu, bitkisel çaylar ve değerli fitoterapik yağlar ile başlayıp sonrasında adım adım besinlere başlıyor ve vücuda tanıtıyoruz.

GAPS diyeti sağlıklı iken sağlığın korunması için bir yaşlanmanın önlenmesi (anti-aging) yaklaşımıdır. Küçük bir belirti ortaya çıktığında hemen devreye girip işler en başında iken basit ve kısa sürede tedavi şansı sunar. Zamanında başlanmadı, önlemler alınmadı ve işin boyutu küçük iken yakalanamadı ise de uzun soluklu bir yoldur. Ama doğru yol budur. Sabırla devam etmek gerek. Sağlığa kavuşmak dünyalara bedel olur.

Mesela otistik bir çocukta diyete ve tedaviye başlamak için “Her çocuk farklıdır!”, “Amcasına benziyor.”, “Dayısına benziyor.” diyerek vakit geçirmemek; işler daha da bozulduğunda “Acaba otizmin hangi tipine uyuyor?” diye teşhisin peşinde koşmamak bir an evvel harekete geçmek gerekiyor. Tabii ki gene teşhis konsun, araştırılsın ama bu süreçte hiçbir beslenme değişikliği yapmayarak ve bekleyerek değil! Bu süreçlere karşı koyamayıp teşhis için bekleyip, beslenme değişikliği ve tedaviye geç başlamak hatadır. Çocuğunda yolunda gitmeyen ve normal olmayan şeyleri fark etmek gereklidir. 2 yaşında otizm teşhisi konan çocuk diyet, destek tedaviler ve bu süreçlerin olmazsa olmazı özel eğitimler ile iki yıl içinde tedavi olabilir ve akranlarını yakalayabilir. Gözümüzü açmak lazım! Küçücük bir uyarıyı görmek lazım! Hafif bir sakarlık, yolunda gitmeyen bir şeyler, normal olmayan bulgular ve davranışlar, ruh hali bozukluğu, her ne ise. Bir şey yapmak lazım! Harekete geçmek, durumun daha kompleks bir hale gelmesini beklememek! Her gecikilen bir kaç ay belki tedavide birkaç yıl geriden gelmeye neden oluyor. Çünkü bu sürede normal olan çocuklar uçarcasına gelişmelerine devam ediyor ve kapatılması gereken ara her an açıldıkça açılıyor.

Nöroloji ve beslenme uzmanı Dr.Natasha Campbell McBride, otizm tanısı konulan oğlunu iyileştirmek için yaptığı araştırmalar sırasında bağırsaklarla beyin arasında ilişki olduğunu keşfetmiştir. Büyük bir tesadüf ki, o dönemler aynı zamanda; nörolog olarak, beyinle sindirim sistemi ve beslenme arasındaki ilişki olduğunu fark edip, bu konuda araştırmalar yaptığı bir dönemdir. Üstelik o yıllarda otizmden iyileşen hiçbir vaka da görülmemiş veya bilinmiyordu. Dr.Natasha Campbell McBride asla bunu kabul etmemiştir. Ona göre iyileştirilemeyen bir hastalık yoktur. Böylesi inatçı doktor bir anne ve vizyonu olan araştırmacı bilim kadını sayesinde; sadece otizmin çaresi değil, bağırsak kaynaklı yüzlerce kronik hastalığın da çaresi bulunmuş oldu. 

                Dr.Natasha Campbell McBride sadece bağırsakla beden ve beyin arasındaki ilişkiyi keşfetmekle kalmadı, beslenmeye dayalı doğal bir tedavi yöntemi olan GAPS Protokolünü de geliştirdi. GAPS, bağırsağın yeniden yapılandırılması için sunulan ve her ayrıntısı bilimsel bir bilgiye dayanan bir beslenme protokolüdür. Bu tedaviyle bağırsaklar doğru sindirim yapabilir hale gelir, bağırsaklardan bedene ve beyne toksin akışı durdurulur. Bağırsakların yeniden yapılanmasıyla birlikte, toksin akışı durdurulurken, detoksifikasyon ile de bedende ve beyinde biriken mevcut toksinler atılarak geçmişe dönük bir temizlik yapılmış olur. Yaşam tarzı değişiklikleriyle de dış çevreden gelecek olan toksin akışı durdurulur ve vücut kendisini iyileştirmeye başlar. 

GAPS Protokolüyle dengesi bozulan bağırsak florası dengelenir, sızdıran ve yapısı bozulan bağırsak yüzeyi yeniden yapılandırılır; bağırsak, beyni ve tüm vücudu toksinleyen bir kaynak olmaktan çıkarılıp yeniden sindirim ve emilim görevini yapabilen, kendi vitaminini, antibiyotiğini, beynin ihtiyaç duyduğu nörotransmitterleri üreten ve bağışıklık sistemini güçlendiren bir sistem haline getirilir. Bağırsakların iyileşmesiyle, bağırsakların kaynaklık ettiği psikolojik, nöropsikiyatrik ve fizyolojik hastalıklar da ve onlarca sayıda otoimmün sistem hastalıklar da iyileşir. Çünkü tüm bu hastalıklarla bağırsaklar arasında çok önemli bir ilişki vardır. Otoimmünite bağırsakta doğar.

                Amaç bağırsakların sağlığı olsa da; sonuçta tüm sindirim sistemi organlarının (mide, ince ve kalın bağırsaklar, karaciğer, pankreas) sağlığıdır ve bu durum tüm bedenin sağlık problemlerinin giderilmesinde başrolü oynar. Dr.Natasha geliştirdiği GAPS tedavisinin mantığını şöyle anlatıyor: “İnsan vücudunun iyileştiremeyeceği hiçbir tıbbi durum veya tanı olmadığına inanıyorum. Vücudunuza doğru beslenmeyi verdiğiniz ve onu toksinlerden arındırdığınız müddetçe vücudunuz, her hastalığı her yaşta iyileştirebilir! Doğada ödüller veya cezalar yoktur, sadece sonuçlar vardır. Çocuklarımızdaki ve yetişkinlerde salgın hale gelen fiziksel ve akıl hastalıklarının sebebi, biz insanların gezegenimize, yiyeceklerimize, bedenlerimize ve yaşadığımız çevreye ne yapmakta olduğumuzun sonuçlarıdır. Doğa Ana hasta etmez, sadece iyileştirir; hastalıklar insan icadıdır"

                GAPS hastalıkları Psikoloji Sendromu ve Fizyoloji Sendromu olarak iki önemli gruba ayrılmaktadır. Bağırsakla beyin arasındaki ilişkiye dayalı olanlar Psikoloji Sendromu, bağırsak ile beyin dışında vücudun geri kalanı arasındaki ilişkiye dayalı olanlar ise Fizyoloji Sendromu olan hastalıklardır.

         Kan beyin bariyerini geçerek beyne ulaşan toksinler; ​otistik, şizofrenik, epileptik, depresif, hiperaktif, disleksik, manik vb. semptomlar ortaya çıkaracaktır. Beynin toksinlenmesine bağlı olarak ortaya çıkan semptomlar ve hastalıklar Bağırsak ve Psikoloji Sendromu olarak adlandırılmaktadır. Otizm, Şizofreni, Epilepsi, Depresyon, Bipolar Bozukluk, Anksiyete, ​Şizoaffektif Bozukluk, ​OKB (Obsesif Kompulsif Bozukluk, DEB (Dikkat Eksikliği Bozukluğu), DEHB (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu), Disleksi, Dispraksi, Panik Atak, ​Öfke Problemleri​, ​Yeme Bozuklukları, Uyku Problemleri, ​Bağımlılıklar bu kapsama giren hastalıklardır.

                Bağırsaklardan kana ve kan yoluyla bütün doku ve organlara akan toksinlerden dolayı; beyin dışındaki organlarda da fonksiyon bozuklukları ve çeşitli hastalıklar ortaya çıkacaktır. Bunlar Bağırsak ve Fizyoloji Sendromu olarak adlandırmıştır.

                Neredeyse tüm bu vakalarda hem psikoloji sendromları, hem de fizyoloji sendromları bir arada bulunmaktadır. Bir yanda mental (zihinsel) problemleri olanlarda fiziksel semptomlar görülürken (ağrılı eklemler ve kaslar, halsizlik-güçsüzlük, cilt problemleri, astım, hormonal problemler, otoimmünite); diğer yanda da fiziksel problemleri olanlarda zihinsel semptomlar görülmektedir (depresyon, ‘sisli beyin’, konsantre olamama, mod dalgalanmaları, uyku anormallikleri, hafıza problemleri, anksiyete, tremor/titreme, tikler vb).

                Kolik, şişkinlik, gaz, ishal, kabızlık, anormal görünümlü gayta, ağız kokusu, aşırı tükrük salgılama, yemek yeme güçlükleri ve yetersiz beslenme; otizm, şizofreni ve diğer GAPS hastalıklarının tipik birer parçasıdır. Psikiyatri hastalarının büyük çoğunluğu sindirim sorunları yaşasa da; bağırsak-beyin ilişkisi, günümüz tıbbının henüz farkında olmadığı son derece ciddi bir durumdur. Günümüz tıbbı fark edip, tıp literatüründe yer vermesi ve tedavi önermesi yıllar alacak bir süreçtir. GAPS hastalarının, özellikle psikoloji sendromlu hastaların ve ailelerinin bu süreyi bekleyecek zamanları yoktur. Burada söz konusu olan bir hayattır ve hayatlardır. Ne yazık ki zamanı durduramıyoruz ve her geçen gün bu hastaların beyinleri biraz daha toksik metallerle ve çeşitli toksinlerle dolmaya devam ediyor ve semptomları da her geçen gün daha da ağırlaşıyor.

                Dr. Natasha GAPS kitabında şöyle demektedir:

“GAPS’lı çocuk ve yetişkinlerin anormal bağırsak floraları, bilinmeyen sayıda çeşitli nörotoksinler üretir. Bu toksinler hasarlı bağırsak duvarından kana ve kan yoluyla beyne ulaşırlar. Hangi toksinlerin bir araya geldiği kişiye özeldir. Bu yüzden her GAPS hastası birbirinden çok farklıdır. Anormal floranın ürettiği toksinlerin sayısı bilinemez. Yine de GAPS’lı çocuklarda ve yetişkinlerde yaygın olarak görülen bazı nörotoksinler herhangi bir kişiyi akıl hastası yapabilir.

Bağırsak patojenlerinden, aralarında candida türlerinin de bulunduğu mayalar, glikozla ve diğer şeker türleriyle beslenir. Bu biyokimyasal süreçte candida ve diğer mayalar, besinlerden alınan glikozu alkole (etanol) ve yan ürünü olan asetaldehide çevirirler. GAPS hastaları, özellikle otizmli çocuklar şekerli ve unlu gıdalara çok düşkün oldukları için, bağırsaklarındaki candida ve diğer mayalar nedeniyle bu çocuklar alkolik gezerler diyebiliriz. DEHB (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu), şizofreni, disleksi, dispraksi ve diğer psikolojik problemleri olan bütün hastalar için de aynı durum söz konusudur.

Buğday, çavdar, yulaf ve arpada bulunan glüten adı verilen proteinle; inek, keçi, koyun ve diğer sütlerde ve süt ürünlerinde bulunan kazein adı verilen süt proteinini GAPS hastaları gerektiği gibi sindiremez ve kimyasal yapıları morfin, eroin gibi opiatlara benzeyen maddelere dönüşür. Glütenomorfin ve kazomorfin adı verilen bu maddeler; şizofreni, otizm, DEHB, doğum sonrası psikoz, epilepsi, depresyon gibi semptomlara neden olur.”

                Dr.Natasha Campbell McBride, Otistik çocukların yüzde yüzünün sağlıklı bir beyinle doğduğunu, ancak bağırsak florası yüzünden beynin toksin yükü altında kaldığını söyler. Otizmli çocukların hepsinde, bağırsaklar başta olmak üzere; sindirim sistemi sorunludur. GAPS’la bağırsakların yeniden yapılandırılmasıyla özellikle beş yaş altı çocuklarda otizm semptomları tamamen ortadan kalkar. GAPS protokolü yanında; DNA metilasyounu düzenleyen takviyeler, fonksiyonel ve integratif tıp yaklaşımları, GAPS protokolünün etkisini güçlendiren ve tedaviden hızlı cevap alınmasına yardımcı olan doğal tedaviler iyileşme yaşını veya iyileşme yüzdesinin daha da yukarılara taşınmasını sağlamaktadır.

Şizofreni, bipolar bozukluk, obsesif kompulsif bozukluk gibi psikiyatrik hastalıklar; ergenlik çağında ortaya çıkan ve yetişkinlikte daha da ilerleyerek devam eden hastalıklardır. Fakat otizm, çocuklukta ortaya çıkan, sıklıkla da katı yiyeceklere geçildiğinde yeme ve sindirim problemiyle kendisini belli eden psikoloji sendromudur. Annenin hamileliğinde bağırsak florasının anormal ve sızdıran bağırsak olması veya yaşam tarzı ve çalışma hayatı nedeniyle toksik olması otizme zemin hazırlar, genetik yapının bozulmasına neden olabilir. Bebek annedeki bütün toksinleri alır, özellikle ilk çocuklar. Hamilelik öncesi annenin ve babanın GAPS diyetiyle bağırsaklarını yeniden yapılandırmaları, toksinlerden ve ağır metallerden arınmaları otizm riskinden korunmak için zorunludur. Ardından sezeryan doğum, toksik anne sütü, mamayla beslenme, antibiyotikler, aşılar gibi durumlar sağlıklı bağırsak florasının oluşmasını engeller. Doğumdan sonra çocuğun bağırsak florası dengeli bir şekilde oluşmaması durumunda, katı mamalara geçer geçmez otistik semptomlar kendini belli eder. 

2.5 yaş civarında olan otizmli çocukların, 2-3 ay gibi kısa bir zamanda GAPS diyetiyle semptomları ortadan kalkabiliyor ve bir süre sonra tamamen iyileşebiliyorlar. Semptomların ortadan kalkması demek, GAPS diyetinden çıkılması gerektiği anlamına gelmiyor. Bu yaştaki çocuklarda, tam diyetin en az bir yıl veya bir buçuk yıl daha sürdürülmesi gerekmektedir. 

Otizmli 5-6 yaş çocuklarının da otizmden % 100 iyileşmeleri, bağırsak floralarının yeniden oluşturulması mümkündür. Küçük yaştakilere göre süre daha uzun olmaktadır ve çocukların okul çağı olduğu için, okulda diğer arkadaşlarının işlenmiş gıdaları, market ürünlerini, yasaklı gıdaları yediği bir ortamda küçük bir çocuğa GAPS diyetinin uygulatmak işin en zor yanı oluyor. Ama GAPS diyetini doğru bir şekilde uygulanması durumunda iyileşmesi mümkündür.

5-6 yaş sonrası otizmli çocuklarda (8-13) ve daha ileri yaşlardakilerde (18 yaş ve sonrası) GAPS diyetine destek olması, etkisini güçlendirmesi amacıyla doğal tedavilerle (homeopati, nöralterapi, akupunktur, hacamat, hirudoterapi) veya enerji tıbbına dayalı tedavilerle (biorezonans), metilasyon tedavileriyle desteklenmeleri iyileşme sürecini ve seviyesini hızlandırmaktadır.

Dr.Natasha, otizmli vakaların hepsi hangi yaşta olursa olsun mutlaka GAPS beslenme protokolüne alınması gerektiğini söylemektedir.

                 Çocuklukta Diğer Psikoloji Sendromları, disleksi, dispraksi, dikkat eksikliği bozukluğu, hiperaktivite, öğrenme güçlüğü; daha çok çocukluk yaşlarında ortaya çıkan GAPS sendromudur.

                Disleksi, bir çeşit öğrenme bozukluğudur, okuma ve yazma çağında dikkat çeker ve ortaya çıkar. Dislektik çocuklar, yaşıtlarına göre daha geç okur ve yazarlar. Kelimeleri doğru telaffuz edemezler ve kelime kapasiteleri de düşüktür. Bağırsak florasının anormalliği nedeniyle bağırsaktan beyne yayılan toksinler, beynin sol yarım küresindeki dil kullanımıyla ilgili bölümlerdeki farklılaşmayla kendini gösteriyor. Bu durum, okuma, yazma, sıralama yapma ve bilgiyi organize etme konularında çeşitli sorunları da beraberinde getirir.

                Dispraksi, temel ve ince motor becerilerde koordinasyonu ve hareketi etkileyen bozukluk olarak tanımlanır. Koordinasyon bozukluğu, sakarlık ile birlikte dil, algı ve düşüncede de kendini gösterir. Dispraksi çocuklarda ve yetişkinlerde farklı şekilde olabilir. El yazısı, makas kullanma, ayakkabı bağlama, bıçak ve çatal kullanma gibi; ince motor hareketlerde zorluklar yaşayabilirler. Atlama, koşma, yakalama gibi, hareket ve koordinasyon problemleri yaşayabilirler. Bir şey yapmadan oturmada zorlanma, düşünceleri işlemesinde sorun yaşama, zayıf dikkat süresi, bir şeye konsantre olmada zorlanma da yaşayabilirler.

                Hiperaktivite belirtileri okul öncesi çocuklarda görülebilir ve çoğunlukla yedi yaşından önce sergilenir. Okul öncesi hiperaktif çocuklar sürekli hareket halinde olmaya ve mobilyaların üstünde zıplamaya meyillidir ve oturularak yapılan grup aktivitelerine katılmakta zorluk çekerler. Okul çağında da benzer hareketliliğin yanında; detaylara dikkat etmede zorluk çekme, okulda veya diğer aktivitelerde düşüncesizce hatalar yapma, görevler ve aktivitelerde dikkati sürdürme yeteneğinin olmaması gibi sorunlar da eklenir.

                Öğrenme güçlüğü; bireyin zekası normal ve normalin üzerinde olmasına rağmen sözlü ve yazılı dili kullanma ve anlamada, konuşma, okuma, yazma, heceleme, matematiksel hesaplamalar yapmada, sosyal algılama, kendini idare etme, iletişim kurma alanlarında kendini gösteren gelişimsel bir bozukluktur.

                Ergenliğe girmeden, ilkokul çağlarında bu çocukların bağırsak floralarının GAPS beslenme protokolüyle tedavi edilmeleri çok önemlidir. Bu çocuklar ergenlik çağına geldiklerinde, çok daha ağır mental hastalıklara adaydırlar. Disleksi, dispraksi, hiperaktivite gibi çocukluk hastalıkları, ergenlik çağıyla birlikte; bipolar bozukluk, kronik depresyon, paranoya, psikoz, şizofreni, bağımlılıklara yatkınlık gibi bambaşka bir tabloya dönüşebilir.  O nedenle aileler, daha çocukluk yaşlarında iken psikoloji sendromlu çocuklarını GAPS ile iyileştirip, gelecekte olabilecek olan çok ağır psikiyatrik hastalıkları önleyebilirler.

Depresyon, bipolar bozukluk, obsesif kompulsif bozukluk, psikoz, şizoit bozukluklar, şizofreni, panik atak, anksiyete; genellikle yetişkinlikte görülen GAPS sendromudur. Bağırsak kaynaklı olan bu sendromlar da GAPS ile tedavi edilir. Yetişkinlikte psikoloji sendromlarını yaşayanların, çocukluk tabloları incelenirse; disleksi, dispraksi, hiperaktivite, dikkat eksikliği, öğrenme güçlüğü, kaygı bozukluğu gibi sorunları olduğu görülür.            

Bağırsak ve Fizyoloji Sendromları, otoimmün durumları (çölyak hastalığı, romotoid artirid, diyabet tip1, MS, ALS, Sistematik Lupus Eritematoz, artrit, Crohn’s Hastalığı, ülseratif kolit, otoimmüniteye bağlı cilt problemleri, vb.), atopik durumları (astım, egzema, çeşitli alerjiler), gıda alerjileri veya intoleransları kronik yorgunluk sendromu, fibromiyalji, çoklu kimyasal hassasiyet, adet öncesi sendromu ve diğer menstürel problemleri, çoğu endokrin bozuklukları (tiroid, adrenal ve diğer) ve tüm sindirim problemleri, İrritabl Bağırsak Sendromu (IBS), gastrit ve çeşitli kolitlerdir. Sindirim problemleri, halsizlik, iştahsızlık, kas zayıflığı, kramplar ve anormal kas tonu, kaslarda ve eklemlerde ağrı ve acı, cilt problemleri, hormonal anormallikler de bu hastalıklara eşlik eder.

GAPS Protokolü ile birlikte geleneksel ve doğal yöntem ve tedaviler (akupunktur, fitoterapi, homeopati, kupa/hacamat, ozon, nöralterapi, hirudoterapi, apiterapi, manyetik alan ve frekans tedavileri, müzikterapi, yoga, meditasyon, egzersiz) yaşam konforunu ve iyileşme hızını arttırmaktadır.

GAPS Protokolü; Beslenmeye dayalı doğal bir tedavidir, amacı bağırsak florasını dengelemek ve bağırsak astarını oluşturmaktır.

GAPS Protokolünün 3 temel ayağı vardır.

1. GAPS Diyeti

2. Eksik vitamin ve minerallerin yerine konması

3. Detoksifikasyon ve yaşam tarzı değişiklikleri

GAPS Diyeti, tedavinin en önemli ayağıdır. GAPS sindirim sistemi rahatsızlığıdır ve bu sistemi asıl iyileştiren bu sistem içinden geçen yiyeceklerdir. Bu yiyecekler, bağırsak dokusunun ihtiyacı olan amino asitleri, glikozamini, vitaminleri, mineralleri, yağları, jelatini sağlamalıdır. GAPS Giriş diyeti yiyeceklerinin en temel özelliklerinden biri bağırsak hücresi olan enterositlere ihtiyacı olan besinleri sindirime gereksinim kalmadan sağlamasıdır. Unutmayalım, yiyecekler ilacımızdır.

Yoğurt, kefir, fermente sebze, fermente sebze suyu gibi yiyecek ve içecekler; bağırsak florasına, ihtiyacı olan probiyotikleri sağlar. GAPS tedavisi süresince, probiyotik gıdalarla bağırsak florasındaki bakteri dengesi yeniden kurulacaktır.

GAPS diyetinde en doğal ve sağlıklı haliyle olmak üzere etler ve balık ürünleri, yumurta, hayvansal yağlar, soğuk sıkım bitkisel yağlar, nişastasız sebzeler, meyveler, yağlı tohumlar, bal ve tüm arı ürünleri, fermente süt ürünleri (yoğurt, kefir, ekşi krema, peynir) ve fermente sebzeler (turşular), sebze-meyve suları, bitki çayları uygundur. Hasta hazır olduğunda fermente edilmek koşulu ile başlanan kurubaklagiller de diyete dahil edilir.

GAPS diyetinde ne yediğimiz kadar, ne yemediğimiz önemlidir. Patojenleri besleyen karbonhidratlara, rafine şekerlere ve işlenmiş gıdalara asla yer yoktur.

GAPS hastalarının beslenmesinde nişastaya yer yoktur. Yani; buğday, yulaf, arpa, çavdar gibi tahıl yok, tahıldan yapılmış herhangi ekmek veya yemek de yoktur.  Mısır, pirinç ve nişastalı sebzeler yoktur.

Lifli gıdalar bağırsak sağlığı için son derece önemlidir fakat hasarlı ve bağırsak florası dengesiz olan bir bağırsak için, diyetin başında ve henüz bağırsaklar iyileşmeden lifli gıdaların tüketilmesi, bağırsakların iyileşmesini geciktirir. Nasıl ki, bağırsak ameliyatlarından sonra, lif içerdiği için en az bir ay kadar çiğ meyve ve sebze yasaklanıyorsa; GAPS hastalarının da hasarlı bağırsak duvarının iyileşmesine fırsat tanımak için lifli gıdalar diyete zamanı gelince çok dikkatli dahil edilir ve diyet aşamalarına göre yavaş yavaş artırılır. 

GAPS Diyeti kişiselleştirilmiş bir diyettir. GAPS Diyetinde aşamalar, kişinin iyileşme hızına ve diyete dayanabilmesine göre ilerler.

Dr. Asuman KAPLAN ALGIN